Sunday 24 August 2008

Ahmet Yildiz'in Ardindan Basin Aciklamasi

Arkadasimiz Ahmet Yildiz olduruleli bir hafta oldu. Bu bir hafta boyunca basinda ve toplumda escinsel nefret cinayetlerinin gundem olusuna taniklik ediyoruz. Bu surecte LGBTT (lezbiyen, gey, biseksuel, travesti ve transseksuel) bireylerin olume mahkummus gibi gosterilmesi kanimizi donduruyor. Escinsel nefret cinayetlerinden bahsedilirken adeta olenin insan oldugu unutuluyor. Ustelik LGBTT bireyler yasam haklarina, ancak gizli sakli koselerde sahip olabiliyor. “Bizden uzak durun, ne yaparsaniz yapin” gibi bir tavirla, bireyler cinsel yonelimlerini, cinsiyet kimliklerini gizlemeye itiliyor.

Bizlere zorla giydirilmeye calisilan bu kefenleri kabul etmiyoruz. Cumartesi gunku basin aciklamamizda, kefenlerimizi yirtmaya hepinizi davet ediyoruz.


Bu yazı, Kaos GL'nin 'gl kampus' adı altındaki grubundan alıntılandırılmıştır. Ahmet Yıldız öleli bir haftadan fazla oldu ama ben bu olaya tepkiyi göstermek adına bu yazıyı ekliyorum.
İyi okumalar...

Saturday 23 August 2008

HIPPOCAMPUS

"Nedir şimdi bu 'hippocampus' ?" diyorsunuzdur. Hemen açıklayayım: denizatı!
Bugün ablamın bir arkadaşı geldi de ondan öğrendim. Yeni bir şey öğrendim deniatı hakkında o yüzden hemen Vikipedi'den araştırayım dedim. Bana fal bakarken (ablamın arkadaşı) denizatı'ndan bahsettik ve o "denizatları'nda erkekler hamile kalıyor" dedi. İç sesim, hemen "bu kız gittikten sonra hemen bu konuyu araştırmalıyım" dedi. Ve araştırdım! Vikipedi sağolsun... :)

Direk olarak açıklamasını veriyorum(Vikipedide olduğu gibi: önce açıklaması sonra da üreme biçimlerini).

Denizatı, yılan iğnesinin de dahil olduğu Syngnathidae familyasından Hippocampus cinsine ait olan balıklardır. Tüm dünyada ılıman ve tropikal sularda bulunurlar.

Denizatların boyutları 16 milimetre ile (yakın zamanda keşfedilen Hippocampus denise) 35 santimetre arasında değişen türleri bulunur. Denizatı ve yılan iğnesi türleri erkek hamileliğinin görüldüğü tek türler olarak bilinmektedirler.

Denizatı alt vücuttaki arka yüzgeç ve kafada solungaçların yanındaki göğüs yüzgeçleri ile tam bir balıktır. Bazı deniz atı türleri kısmen saydaımdır, bu yüzden akvaryumlarda orada olmalarına rağmen görünmezler ve resimlerde pek sık görülmezler.

Denizatı nüfusu son yıllardaki aşırı avlanma nedeniyle tehlike altına girmiştir. Denizatı geleneksel Çin şifalı bitki biliminde kullanılmaktadır ve her yıl 20 milyon denizatı bu amaçla yakalanıp satılmaktadır.

Denizatlarının ihracatı ve ithalatı 15 Mayıs 2004'den beri CITES tarafından kontrol edilmektedir.

Deniz ejderleri denizatlarının yakın akrabalarıdır fakat daha büyük vücutları ve yaprak benzeri uzantıları vardır, bu uzantılar sayesinde yüzen deniz yosunu ve esmer suyosunu yataklarının arasında saklanabilirler. Deniz ejderleri larvamsı balıklar ve amphipodalarla beslenirler. Mysid (deniz bitleri) gibi küçük karides benzeri kabuklu hayvanlarla, avlarını küçük ağızlarına çekerek beslenirler. Bu amphipodaların birçoğu, deniz ejderlerinin yaşadığı esmer suyosunu ormanlarının gölgesinde büyüyen kırmızı algle beslenir.

Üreme


Denizatları alışılmamış bir yolla ürerler: erkekleri hamile kalır. Çoğu denizatı türlerinin hamileliği yaklaşık olarak iki ile üç hafta arasından sürer.

Erkek denizatında dişi tarafından bırakılan yumurtaları taşıdığı kuluçka kesesi bulunmaktadır. Çiftleşen çift kuyruklarını birbirlerine sararlar ve dişi uzun bir tüp olan ovipositoru erkeğin kesesine getirir. Yumurta tüpten yukarıya erkeğin kesesine ilerler ve burada erkek daha sonra yumurtaları döller. Embriyolar on gün ile altı hafta arasında gelişirler, bu süre türe ve su koşullarına bağlı olarak değişmektedir. Erkek doğum yaparken, tüm bebek denizatları çıkana kadar boşaltır.

Erkeğin kesesi yumurtalar için tuzluluğu ayarlar, yumurtalar olgunlaşmaya başladıkça dışarıdaki oranla eşitlemek için yavaşça arttırır. Yumurtadan çıkan yavrular ebeveynlerinden bağımsızdır. Bazıları gelişme zamanlarını okyanus planktonlarıyla geçirirler. Bazen, erkek denizatı yeni çıkmış yavruları tüketebilir. Diğer türler (H. zosterae) hemen yaşama deniz dibi canlısı (bentos) olarak başlar.

Denizatları genellikle tek eşlidir, ancak bazı türler (H. abdominalis gibi) sürü halinde yaşamayı sevmektedirler. Tek eşli çiftlerde, erkek ve dişi birbirlerini sabahları ve bazen akşamları aralarındaki bağı kuvvetlendirmek için kur yaparak karşılarlar. Günün geri kalanını birbirlerinden ayrı olarak yiyecek aramakla geçirirler.


Denizatları hızlı hareket eden gözleri vardır, bu sayede avları ve avcıları vücutlarını hareket etmeden izleyebilirler. Yapraklı deniz ejderi gibi, avlarını yutmakta kullandığı uzun bir burnu vardır. Yüzgeçleri küçüktür, çünkü kalın su bitkileri arasında gitmektedir. Denizatının uzun, kavrayıcı kuyruğu vardır, bu sayede deniz yosunu gibi desteklere sarılarak akım tarafından sürüklenmesini engeller.

Ehh, okuduktan sonra anlaşılıyor herhalde ne için merak ettiğim bu denizatlarını!.. :)

Hadi görüşmek üzere...

Wednesday 20 August 2008

ne çirkin ördek yavrusuyum ne de hoşgörü istiyorum!

lütfen biz lgbtt bireyleri siz heteroseksüeller kabul edin, bize hoşgörü gösterin! bu cümle bir iktidar ilişkisini kurmakta ve ezme ezilmeyi yeniden üretmektedir.

buradayım, varım, tam karşınızda tüm insanlık onurumla. evet, hepimiz farklı farklıyız ama eşitiz, olmalıyız. kimse kimseye hoşgörü göstermesin lütfen, herkes tüm farklılıklarla birlikte yaşamayı öğrensin, işte o zaman gerçekten özgür bir dünya olacak bu yaşadığımız yer..

morel lgbtt oluşumu grubu'ndan alıntılanmıştır.

Friday 8 August 2008

Sağlıklı bir Psikolog(?)!

Okuduğum bir mail üzerine yazıyorum. Üzücü bir maildi. Bir psikolog eşcinselliğin bir hastalık olduğunu, üçüncü bir cinsiyet olduğunu ve değiştirilebilir, tedavi edilebilir bir durum olduğunu düşünüyormuş, onu dile getirmiş. Ehh, üzüldüm yani. Bunu bir tıp insanı söylüyor. Ayrıca, düzelttiği insanlar da olmuş. Onun eline düşenlere ne kadar yazık olmuş! Ne acı bir durum!.. İnsanları belli kalıplara sokuyoruz hep. Sen öyle olamazsın, olmamalısın, böyle olmalısın, diyoruz. Hayattaki renklere saygı duymuyoruz. Ya hep siyah ya hep beyaz... Başka şeklini düşünemiyoruz çünkü bize öğretilenler bunlar. O renklerdeki güzellikleri aramaktan değil, algılamaktan bile aciziz. Çok yazık!.. Eşcinselliği geçtim, eşcinsellik kavramının hiç olmadığını varsayalım... ben neden bir erkekten hoşlanmayayım ve neden sevgi ya da aşk beslemeyeyim? Kim karışabilir buna? İşte böyle psikologlar karışır, işte bu psikolog gibi düşünen insanlar karışır, laf atar, eleştirir, düzeltmeye çalışır, .iker, küçük düşürür,... vs.

Ayrıca Amerikan Psikoloji Derneği(APA)'nin zamanında(26 Şubat 1990) "eşcinsellik" için açıkladığı metni buraya da ekleyeceğim. Okuyanlar için ek bir bilgi olsun diye.

Böyle psikologlar, doktorlar olmaması dileğiyle!..


İşte açıklama;
"Eşcinsellik ne bir hastalıktır ne de moral bir yoksunluktur. Sadece toplumdaki bir azınlığın sevgiyi ve cinselliği ifade tarzıdır. Geyların ve lezbiyenlerin , ruhsal olarak sağlıklı oluşu birçok araştırma ile belgelenmiştir. Araştırmalar cinsel yönelimin temelinin yaşamın ilk yıllarında hatta olasılıkla kısmen doğumdan önce atıldığına işaret etmektedir. Eşcinselleri "onarma" girişimleri psikolojik üniformaya bürünmüş sosyal önyargıdan başka bir şey değildir. Cinsellik ve cinsel yönelim, varlığımınızın temel unsuları olarak kişisel koheziflik duygumuzun ve dünyada rahat ediş düzeyimizin önemli belirleyicileridir. Eşcinselliğin bir hastalık veya ahlaksızlık olduğu varsayımı, bu azınlığa dahil bireyler için kendini ifade etme, sevme ve insanlığa bağlılığın en derin formlarını acı çektirici bir suçlanma ve kendinden nefret etme yoluyla bu an bir duygusal, sevisel ve spiritüel hapishane yaratır. Sağlıklı ve kendi insanlığı ile barışık heteroseksüeller, eşcinseller nedeniyle içsel tehdit yaşamazlar. Sağlıklı heteroseksüeller, eşcinselleri baskı altına alma gereği duymazlar. Sağlıklı heteroseksüeller eşcinselleri "onarma"ya kalkışmazlar. Bu gün toplumun karşısındaki esas mesele neden insanların birbirini belli bir şekilde sevdikleri veya bu sevgiyi aradıkları değil, nasıl olup da bazılarının sevmekte bu kadar yetersiz olduğudur."

Sevgiler,

Sunday 3 August 2008

Yahu ne saçmasapan bir ülkedeyiz!.. YouTube kapanır, başka bir siteyi açmak istersin ama karşına koca koca puntolarla,YouTube'u açtığında gördüğün gibi, "bu siteye erişim hakkı mahkeme kararıyla engellenmiştir." yazısını görürsün. Bu ülkede, "olmaz" diye bir şey yok. Her bir bok oluyor vallahi. O kadar rahat, o kadar günlük yaşıyoruz ki, anlatamam. Her gün bu tabloyu gördükçe bu ülkede yaşayasım kalmıyor. Adam sokağa tükürüyor, bir şey diyemiyorsun. Çünkü, bazısı dikleniyor. "Sen de kimsin?" diyebiliyor, üzerine yürüyüveriyor. Bu ülkede bir şey söylemene de pek izin yok. Hemen seni sustururlar vallahi. Deniz Gezmiş'ler, Hrant Dink'ler,... neden öldü sanıyorsunuz? Bazı gerçekleri gördükleri için ve bunları dile getirdikleri için. Ama maalesef bizim ülkemizde düşünceni açık açık söyleyemiyorsun. Öyle yetiştirilmişiz ki, her şeye karşı bir önyargımız var. Bizden olmayanı çok zor algılıyoruz. Ben bunu yıkabilmek için hâlâ çabalıyorum. Benim de önyargılı olduğum şeyler hâlâ var. Kendimi o durumlarda sinir oluyorum. Böyle bir toplumda yaşadığım için sinirleniyorum. Neye sinirleniyorsam?! Belki de özellikle burada doğdum. Bu, bir işaret olabilir. Bir şeyleri belki dönüştürebilirim diye..burada doğmuş olabilirim. Bu çok sofistike ve fantastik bir düşünce olabilir. Ama gerçekten bazen böyle düşünüyorum. Düşünmekte zarar yok bence. Düşüncelerimize gem vura vura böyle bir toplum haline geldik. Erkekler slip mayo giyip rahat rahat denize girerdi, atlet giyip dışarı çıkabilirdi,...bunları artık çok az kişi yapar oldu. Onlardan biri de benim. İnadına yapıyorum biraz da. Ne oldu da hemen bu kadar değişebildik?!! Başka konularda bu kadar çabuk değişmiyoruz ama! İlginç!! Atletimi giyinip çıkıyorum. Kısa şortumu giyiyorum, çıkıyorum. Ne var bunlarda ? Gömlekleri giyinip altlarında bu sıcakta kotları çekiyor ve göğüs dekoltesi yapıp içine de bir büyük kolye takıveriyor "son model erkek"lerimiz. Bunlardan bazıları modern hetero, bazıları da gey. Geylerin bunu yapmasını da şuna bağlıyorum: kendilerini hetero olarak gizlemesi. Olmayadabilir tabii.
Öyle bir yer düşünüyorum ki, anaerkil olsun. Her şey daha düzenli olsun, bütün eşcinsel bireyler ve heteroseksüel bireyler sokakta da aşklarının o küçük parçacıklarını gösterebilsinler. Mesela, sevgilinizi uğurluyorsunuz. Küçük bir öpücük kondurmak istemez misiniz? Ben isterim vallahi. İstemem diyene de inanmam. Erkekler, erkek arkadaşlarıyla elele tutuşabilsin sokaklarda. Aynı şekilde kadınlar da öyle... Heterolar da yapacak tabii. Sadece eşcinseller değil!..

Pekiiii, bu konuları bir kenara bırakırsak...şu konuya el atarsak, nasıl olur? Hadi gelin bir düşünelim...
Bir insan birden fazla kişiyi sevebilir mi?
Ben cevabını bulamadım şimdilik. Bulursam, yazarım gene.

Şimdilik bu kadar...
Görüşmek üzere...

Ahlâk varsılı

Bir ahlâk varsılı(?) daha konuşuyor!.. "Cinsel sapıklar" ve "şey-ne"ler diyerek. eşcinsel bireyler olarak ne kadar ahlâk yoksuluymuşuz ki, farkına varamamışız. Hangi 'medeni' haklar diye sormuş yazısında ama sanırım kendisinin de zerre fikri olmadığı haklardan bahsetmiş, sayın Üskül. Vakit gazetesi'nin kulis yazarı olarak bilinen bu -köşesi bile olan- yazar "memleketin ne günlere kaldığını" sorguluyor. Memleketimizin ne günlere kaldığını sanırım Arseven, kendisinin de içinde olduğu için göremiyor. Bir AKP'li vekille konuşurken "milletinin desteğinden" mahrum kalacaklarını dile getirmişler beraber. Hangi millet, hangi destek diyoruz sayın Arseven'e!
Ayrıca, kendisine hormonlu domatesini vermekten gurur duyuyoruz ve tekrar tekrar kınıyoruz.

Bunu hormonlu domates ödülü için benden bir yazı istenmişti, o zaman yazmıştım. Buraya kaydedeyim ve gözümün önünde olsun istedim :-)

Saturday 2 August 2008

Tavsiyeler(3)

Bu sefer size bir link vereceğim. Azıcık zahmet ettireceğim size okumadan önce ama okuyacağınız yazı müthiş olduğu için(bunun garantisini verebilirim) bu küçük zahmeti düşünmeyeceksiniz bile :)

http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?id=66

Taraf gazetesi'nden HIDIR GEVİŞ'in 27 temmuz 2008 tarihli yazısı.
İyi okumalar okumak isteyenlere... :)