Saturday 7 November 2009

Sevr'den Bop'a Türkiye!

Kadans:
- (müzik) konçerto'da solistin solo attığı yer
- durgu
- bir parçadaki cümle bitimindeki dinlenme noktaları

Melike:
- kadın hükümdar

Penah:
- sığınılacak yer

Friday 2 October 2009

Gandi

brahmaçarya : duyguların düşünce, söz ve eylemde kontrolü

Friday 25 September 2009

online radio

pc'den radyo dinlemeyi tercih ediyorsanız benim gibi, size birkaç önerim olacak site babında:
1. all dj
bu siteyi ben de yeni öğrendim. bütün djleri görebilir, takip edebilirsiniz. ama ben marco da silva'yı bulamadım orada. neyse...
ayrıca online radio linkleri bulabilirsiniz.

siteye girdiğinizde sol tarafta istediğiniz müzik türüne(progressive, techno, trance..) göre tıklayıp linki indirip daha sonra Winamp'a atmak. bu kadar! sonra dinleyin dilediğiniz kadar!.. :)
ben öyle yapıyorum. tavsiye ederim.

yemek yemek yemek!

Martha Stewart'ı izlerken rastladığım birkaç siteyi sizinle paylaşacağım. yemek konusunda güzel tarifler var gibi gözüküyor:

everyday food!
pls look at some time.

ve yine onunla ilgili Martha'nın sitesinde bulunan tarifler:
everyday!


dün de gezinirken kahve ile ilgili bir site buldum.
metropolitan coffee

by the way,
tatlı tarifleri hakkında da güzel bir site buldum: Tartelette!
Tartelette!

enjoy your trip!.. :)

Sunday 2 August 2009

Sözler

Olmasını istediğin değişimin
parçası ol. (Ghandi)

Hiç hata yapmamış insan
yeni hiçbir şey denememiş insandır.
(Albert Einstein)

Thursday 9 July 2009

Büyük Çekişmeler'den...

Bizim çoğu zaman duygusal yaşamı sakatlayan, bireylerin kendi yaşamlarını bilinçli olarak yaşama gücü geliştirmelerini engelleyen ve güçleştiren bir aile kurumu yarattığımızı fark etmek hoş değildir.


Samoalıların nazik, barışçıl, ve kıskançlıktan uzak olduklarını gözlemlemişti. Ancak en önemlisi, Mead, üst toplumsal konumla ilgili bazı istisnalar dışında Samoalıların gençler arasında serbest aşka göz yumduklarını belirlemişti. Bu yüzden, Samoalı gençler arasında cinsellik, çocukluktan yetişkinliğe sorunsuz geçiş yapmalarına yardımcı olan "doğal ve zevkli bir şey" oluyordu.


Kitabın son deyiş'inden:

Sözünü ettiğimiz yöntemle karışık bir sorunu çözmek mümkün olmuştur. Bu, homoseksüelliğin bir hastalık olup olmadığı sorusuydu. Yıllar boyunca, hiçbir sonuca varılmadan araştırma araştırmayı, yazı yazıyı, öfkeli suçlama öfkeli tepkiyi kovaladı. Örneğin eşcinsellik, Amerikan Psikiyatri Derneği'nin akıl hastalıklarıyla ilgili tanı kitabında bir hastalık olarak yer almalı mıydı ?

Sonunda konu dernek üyeleri arasında oylandı. Sonuç: Üyeler bir misli oy çokluğuyla eşcinselliğin hastalık olmadığına karar verdiler.


Bu kitabın son deyiş'inde yer alması ve birçok anlatılan şeyden bağımsız olması açısından tuhaf geldi. Yeni bitirdiğim bir kitap. Ama neden sonunda "eşcinsellik"ten bahsediyor ve neden bu şekilde ?
Bana tuhaf geldi. Burada da paylaşmak istedim.

Saygılar,
Sevgiler,

Alıntı: Hal Hellman - BÜYÜK ÇEKİŞMELER

Saturday 4 July 2009

Hayatın içinden

Biraz önce bir tv kanalında eski sunucularımızdan Ayşe Özgün'ün bir programı var "hayatın içinden" diye..onu izledim. Hala açık ve dinlemekteyim.
Tarım, tarım yasaları, GDO'lardan bahsediliyor. Hiç duymadığım şeyleri duydum. Bilmediğim şeyleri öğrendim. Hükümetimizden birisi vardı ve yine çok güzel bir şekilde olayı kıvırmayı, çevirmeyi bildi ve bilmekte hala. Yani, bunların artık özel bir eğitim aldıklarını düşünüyorum; lafı çevirme ve başka yöne çekme konusunda. Adama soru soruluyor, başka yere yönlendiriyor seni ve konuyu saptırmış oluyor. Aynı şeyi gündem değiştirmede yapmıyorlar mı sanki? Aynı kapıya çıkıyor işte.
Bir profesör, sağolsun orada iyiki var, öyle sorularla sıkıştırdı ki..ne söyleyeceğini bilemedi. Lafı çevirdi, çevirdi...en sonunda çemkirme, haykırma düzeyine geçiverdi.
Yani bu hükümettekilerini anlamıyorum.
Her şey bizim ülkemizde tersten yürüyor. Tohumculuk yasası daha önce çıkmış Biyogüvenlik yasasından. Biyogüvenlik yasası, birçok avrupa ülkesinde veya başka ülkelerde önce çıkarılır, daha sonra tohum yasaları çıkarılırmış. Bizde tam tersi!
Ve biyogüvenlik yasası olmadığından ülkemize yılda ne kadar tohum giriyor, ne kadarı denetleniyor...bilinmiyor! Ama hükümetten olan kişi, bunun olmadığını ve denetlendiğini savunuyor.
Kurumlar arasında güvensizlik yaratmayalım, diyen taraf da yine o ama ikilem yaratan gene o taraf. Çok ilginç!
Ne yediğimizi bile bilmiyoruz. Ülkemizde 500 bin çeşit domates varmış. Kimisinin suyu az, kimisinin rengi açık, kimisinin kokusu yok, vs. vs.
Ama denetlendiği, incelendiği söylenip duruyor. Gel de güven duy buna! Bu kadar çeşit domates olduğunu ben bile yeni öğrendim.
Yılda 2.5 milyon ton tohum giriyormuş ülkemize. ee ? Biz bunun ne kadarını sağlayabiliyoruz? 152 bin ton! Ne kadar fark var, değil mi?!

İşte, ülkenin içler acısı durumu ortada. Hala durumun iyi, korkulacak bir şeyin olmadığından bahsediliyor.
Kendimizi, milleti artık kandırmayalım. Lütfen!..

Bir taraftan da "Michael Jackson gey mi değil mi ?" tartışması ortalıkta geziniyor. Ne yapmaya çalışıyorlar ki yani?! Adam işini yapmış mı, dünyaya kendini duyurmuş mu, iyi müzik yapmış mı, bir pop ikonu olmuş mu tüm dünyada ?... Bunları yapabilmiş biri vardı karşımızda. Şimdi yok ve arkasından dedikodusu yapmış oluyoruz bunları yapmakla. Kendisi o konuma gelemeyenler, hazımsızlar, vs. vs. kişiler böyle yorumları yapmaktan çekinmiyor.
Haa, gey de olabilir...lezbiyen de...travesti de...!
Kime ne yatak odasında ne yaptığı ? Kimi ilgilendirir ki ? Ne kadar sığ insanlarız! Yabancı basın yapıyor bir de bunu! Türk insanı yapsa, bir anlamda "normaldir" diyebilrim. Çünkü bizim insanımız, kimin gey kimin lezbiyen, travesti, transeksüel olduğunu hep merak eder. Neden...? Kendisinden dışlamak için! Ayırmak için. Kimsenin yaşadığı özel hayat kimseyi ilgilendirmemeli. Benim bir erkek arkadaşım olabilir, bir kız arkadaşım olabilir. Bunlarla yatağa girebilirim, girmeyebilirim.
Bunları bu kadar detayına inerek öğrenmek hem ayıp hem de saçma,gereksiz!

Söyleyeceklerim bu kadar.
Sevgiler,

Yol arkadaşıma selamlar...umarım okur.

Friday 15 May 2009

Kürşad Kahramanoğlu ile yapılan bir röportajdan...

Araştırma yaparken gözüme çarptı: Kürşad Kahramanoğlu ile 2002 yılında Milliyet gazetesi röportaj yapmış. Yeni gördüm, okudum. Hemen paylaşmak istedim.

İyi okumalar!..

Buyrunuz
link!

Monday 11 May 2009

Hülya Avşar'ın Kürşat Kahramanoğlu ile yaptığı program!

Merhaba,

şimdi izlemeyi bitirdiğim bir videoyu sizinle paylaşacağım. Kendisi de eşcinsel olup bunu çekinmeden söyleyen Kürşat Kahramanoğlu Hülya Avşar'ın programına katılmış. Çok hoşuma gitti ve severek de izledim. Sizlere de tavsiye ediyorum. Çok cesur konuşmalar var programda. K. Kahramanoğlu zaten çok cesur birisi ama bunu programına dahil eden H.Avşar bile çok cesur, açık sorular sorarak fikirlerini ortaya koyuyor.
İzlenilesi bir program. Ben kaçırmışım, aslında çok sıkı takip ederim ama gözümden kaçmış. O sıralarda başka işlerim vardı ama. Bahanem de hemen hazır.

Türkiye'de eşcinsellik ile ilgili bir programın yapılması çok güzel! Farkındalık yaratmak için iyi bence.

Küçük de bir bilgiyi eklemek istiyorum hemen:

1973 yılında Amerikan Psikiyatri Kurumu eşcinselliği, "Akıl Hastalıkları Teşhis ve İstatistikleri Klavuzu"ndan çıkarmıştır. 1 Ocak 1993 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü (WHO) eşcinselliği "Uluslararası Hastalıklar Sınıflandırması"ndan çıkarmıştır. ICD-10 maddesi "cinsel yönelim, tek başına, bir rahatsızlık/hastalık olarak kabul edilemez" şeklindedir.



İyi seyirler,

Wednesday 29 April 2009

Düzen

Eve giderken bu sefer treni kullandım. Dikkatlice baktım etrafıma da...düzensizlikler içerisinde yaşıyoruz, duruyoruz. Pek de önemsemiyoruz, alışmışız artık.
Herkes biliyor düzenin, sistemin olmadığını ama "böyle gelmiş böyle gider" mantığını devam ettiriyoruz.
Bu kadar...

Friday 24 April 2009

Emin bey! Posta kutusu!

Son olan olayları duymayan yoktur herhalde... Varsa da buradan öğrenebilirler. :)

ÇYDD'ye yapılanlar, İstek vakfına ait olan ama kullan(a)madıkları arazide ortaya çıkan mühimmatlar,... Bunlardan bahsetmek istiyorum.

Ne kadar ilginçtir ki... araziyi senelerdir kullanmayan, hatta özel izinle kendi arazisine girebilen birisinin oradaki "o kadar" mühimmatı saklayacağı, insana çok ilginç geliyor. Bu, güya sahibi oldukları taraf yapmadıysa kim yapacak bunu ? Geriye tek bir şey kalıyor. Onu da herkes tahmin edebilir sanırım.

Çoğu insan artık kendi yaptığını başkası yapmış gibi gösterip ama onun "güya" yaptıklarını kendi ağzından söylemekte. Görüyoruz, çok açık!

İnsanların bazı şeyleri görmesi için gözlerini açmasının zamanı geldi bence. Yapılan haksızlıklar mutlaka yerini bulacaktır. Buna inanmak istiyorum. Hukuk'un işlediğini görmek istiyorum. Eşe, dosta farklı, başkasına farklı davranılmasını istemiyorum.

Samimi bir örnek vermek istiyorum. Bugün PTT'ye gittim. Geçen seneden beri sahip olduğum bir posta kutum var. Posta kutusunun kilidiyle ilgili bir sorun yaşadım. Aslında büyük bir sorundu ama oradaki "güzel" görevliler beni başlarından savmak için "bunu siz yaptıracaksınız!" deyiverdiler. Olayı anlatacağım. Ne kadar ilginç olduklarını görün! Tabii, programımdan dolayı ancak bugünlerde uğraşabildim posta kutumla. İnsanın kendisine ait bir posta kutusu olması, çok güzel bir şey.
Neyse, anlatayım ben.
Bana geçen sene ilk verdikleri anahtar kilidi açmadı. Kadın bildiği ya da bilmediği halde verdi. Denedik açmadı. Bir sürü geveledi. Sonunda "biz yaptıramayız kilidini, siz uğraşacaksınız!" demez mi? O gün o anda boğazına yapışasım geldi kadına! Neyse boşver, dedim. Elin paçozu için değmez dedim içimden :) Neyse ben bununla bu zamana kadar uğraşmadım. Bir de akıllılar eve posta göndermişler. Eh, onlar da haklı: bu senenin aidatını yatırmadım. Ama ben onlara yatıracağım demedim. Gidip sormadan, yaşamadan öğrenemiyorsun bu ülkede. İnsan başta söyler. Yok, olur mu sonra?!.. İstemiyorsam, hemen bir iptal dilekçesi yazmam gerekiyormuş. Peki dedim. İptal ettirmek istemiyordum çünkü artık o posta kutusunu kullanmak istiyordum. Bu sene de çok işime yarayacağı için. Bugün uğraştım ve halletim ama bir Emin abi vardı. Sağolsun çok yardım etti. Kendisi de çalıştığı yeri bildiği için "burda kimse kimseye yardım etmez. Benim yardım etmemi salaklık olarak düşünürler ama ben kazanıyorum sonuçta. Onlar kaybediyorlar. İnsanız yani." deyiverdi orada çalışan herkesin duyabileceği şekilde. Ama o kadar pişkin oldukları için duymadılar bile.
Yani Emin abiyle posta kutusunun kilidini çıkarttık, sonra tekrar yerine taktık. Bayağı uğraştık. Sonunda benim ilk anahtarı aldığım zamanlarda yaptırdığım anahtar başta açmadı ama sonra eve giderken (Emin abinin bana örnek olarak kutudan çıkartıp verdiği) uğraştığım kilit ve anahtar çalıştı. Gittim Emin abiyi buldum. Taktık yerine. Rahata erdim. O da yardım etmiş oldu, arada sohbet ettik. Yukarda yazdıklarımı söyledi. Böyle işte...
O tipler birkaç senedir oradalar. Tabii ki yoruluyorlar ama herkes yoruluyor. Hele bir kadın var orada çok uyuz oluyorum. Her gidişimde zorla gülümseyerek işimi yaptırmaya çalışıyorum. Bir de bu daha üst makama falan mı ne geçmiş... arka tarafta oturuyordu.
İşte herşey ortada!

Biraz karışık anlatmış olabilirim ama umarım aktarabilmişimdir.
Teşekkürler...

Thursday 23 April 2009

Biseksüellik!

Ben herkesin içinde hem bir kadın ruhu hem de bir erkek ruhu olduğunu düşünüyorum. İtirazı olan var mı? Lütfen yazsın!..
Bir çoğumuz bunu seçemiyoruz, yönlendiriliyoruz. Doğmadan önce giyinilecek patiklerin, kazakların, yeleklerin, duvar renklerini önceden belirliyorlar. Onlar da öyle öğrenmiş tabii. Ya mavi, ya pembe!
Seçenek yok! Bu kadar!! Ya mavisin ya da pembe!.. O kadar.

Bastır(ıl)mışlık

Bugün okuldan çıktık. En yakın arkadaşımla ve sınıftan bir kız arkadaşla otobüs bekliyorduk. Hep beraber gidelim dediğimiz otobüsün gelmesini bekledik. Neyse geldi. Ben de hocayı beklerken(1 buçuk saat gelmedi kendisi de) telefonumu şarja takayım, dedim. En azından bu sürede bir iş yapayım diye düşündüm. Ama geçen son sınavıma girdikten sonra saatimi laboratuvar'da unuttuğum gibi unuttum. Bende hemen bir panik oldu. Otobüs de durağa yakındı. Hemen bastım, indim. Okula doğru hızlı hızlı yürümeye ve koşmaya başladım. Neyse ki..yetiştim ve telefonumu buldum. Eğer çalınsaydı, benim için çok açıdan zor olurdu. Hem içindeki fotoğraflarım, hem telefon defterim, vs. için zor bir durum oluşabilirdi. Neyse ki..buldum ve koştuğuma değdi.

Telefon neyse de...saati kaybettiğimi bilse, kimbilir ne kadar üzülür! Hoş, bunu okuduktan sonra öğrenecek ama ne yapayım...sınav stresinden aklımdan çıktı. Sınavdayken rahatsız etti. Çıkarayım, gözümün önüne koyayım, çıkarken alırım, diye içimden geçirdim. Ama gözümün önündeki şeyi görmedim ve oracıkta unuttum. Hemen arkadaşı aradım. Sağolsun bulup benim yerime alıverdi. Neyse buldum ya!.. Ama orada bıraktığım için senden özür dilerim aşkım! ;-)

Ülke çalkalanıp duruyor. Bizim ülkedeki gençlik tamamen ölü. Hiçbir şeyden haberleri yok, fikir üretmiyorlar. Ben de uzun zamandır onlar gibi oldum. Bu durumdan dolayı içim sızlıyor. Bir sürelik bir şey bu, tabii. Okuldan dolayı bir de benimki. Derslerimi toparlamaya çalışıyorum. Okulda(sınıfta) çok sorunlu tipler var. Onlarla uğraşmıyorum ama sinirimi bozuyor. Hayatın her tarafında nasıl şerefsizler varsa, bunlar da onlardan. Şimdiki yönetimle de bağlantısı olduğundan çocuk istediğini yapıyor. Hiçbir bok yapmamış gibi pişkin pişkin de ortalıkta sırıtarak gezebiliyor. Bu, tam bir yüzsüzlük örneği işte!

Gençlik tamamen ölü, dedim. Hakikaten de öyle! Okulum biraz özel okul olduğundan öğrenci kulüp potansiyeli zayıf bir yer. Etkinlikler oluyor ama çok bilinen, belli şeyler için para harcanıyor. Bir eşcinsel kulübümüz yok, bir sosyal sorumluluk ya da gönüllülük kulübümüz veya TOG kulübümüz yok! O kadar aşamadık(?) daha! Bilgi'ye, Sabancı'ya bakıyorsun...adamlar aşmış! Bizimkiler(içerdeki yönetimdekiler) sadece gösteriş olsun, okulun reklamı olsun..yeter, diyorlar. İçerik, detay falan aramana gerek yok çünkü yok! Şuraya bağlamak istiyorum aslında. Bir Gençlik Hikayesi(www.birgenclikhikayesi.com)'ne bağlamak istiyordum. Bu kampanyanın içindeyim, bir seneden fazla oldu. Ben de çok iddialı, ciddi çalışmadım ama hep aklımda. Buldukça adam anlatıyorum. Msn'de ileti olarak duruyor. İnsanların en azından gözüne çarpıyor. Bizimkilere anlatmaya çalışmıştım daha başlarında ama bizimkiler pek yanaşmadı. "Sen okulunu bitirmeye bak, bu işlerle neden uğraşıyorsun?! Milletin cinsel hayatından sanane! Sana bir laf derler anlatırken, görürsün o zaman!" demişti annem. Annem çok fazla otoriter biridir. Herşeye maydanoz olmak ister. Diktasını bana da uygulamaya çalışır ama pek bir kavga ederiz o yüzden. Maalesef ki bazen sözüne uymak zorunda kalıyorum. Öyle bir yetiştirdi ki, bazen susuyorsun kalıyorsun. Bu biraz da parasal bağlılıktan dolayı oluyor. Kendi ekonomik özgürlüğüm olsa, şeyime bile takmayacağım onları ama bir yerde susuyorsun. Eh, okuldan dolayı da biraz(!) başıma kakmıyor değiller. Ben de yeterince paylıyorum onları konu açıldıkça. Susuyorlar, kalıyorlar. İyi bir eğitim ve iyi bir yerde çalışmamı istiyorlar. Hep gösteriş! İşin kötüsü, ben de öyle düşünür ve yapar oldum. Aslında hiçbir boku beğenmezdim küçüklükten beri ama onların kendilerince burjuvazi bir beğeni değerlendirmesini ben de benimsemiş gibiyim. Kurtulmam zor olacak sanırım. Bu gösteriş, "o ne der? bu ne der?"den meydana geliyor. Başka bir şey değil!
Neyse, öyle işte!.. Konuyu saptırdım gene. :)
Gençlik, ben dahil, hiçbir şeyle ilgilenmez oldu. Facebook, MSN, AVM'ler, vs. 'den ibaret oldu hayatlar. Benimde Facebook hesabım var. Bazılarında bu hastalık derecesinde. Onların yerine gönüllü çalışmalarda bulunsalar o kadar faydalı olacaklar/olurlar ki!.. Gerçekten o kadar çok sivil toplum örgütü işin bir ucundan tutacak adam arıyor. Bunu da gönüllü yapsak, hoş olmaz mı ? Bence çok da hoş olur. O gönüllülüğün verdiği haz, çok başka. Zaten bugünlerde okulda bir gönüllülük kulübü kurma fikri aklımı çelip duruyor. Her an açabilirim ama önce şu konsey başkanıyla görüşmem gerek!
Gençliğin çoğu ya starbuckslarda ya da belli ideolojilerin yanında yer alıyor. Kimse geleceği için bir şey yapmıyor. Şu an için, pratik, gündelik çözümler bulmaya çalışıyorlar ya da bulmaya çalışanların yanında yer alıyorlar. Ne üzücü! Kendi geleceklerini tehlikeye atıyorlar! Kaos GL(www.kaosgl.org)'nin bir sözü var, dergi kapağında da görebilirsiniz bunu: "Eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecektir!" Bunu anlattığım durum için uyarlayabiliriz. Nasıl uyarlanacağını da okuyanlara bırakıyorum. Açık ama biraz izafi.

Eşcinsel kulüp açmaya korkarız, cinsellik'ten bahsetmekten çekiniriz, cinsel sağlık/üreme sağlığı'ndan bahsetmekten kaçınırız, tartışmaktan(düzgünce) kaçınırız,vs. Yani, bir sürü şey yaparız biz. Kim bu biz? Gençlik, yani youth! Bu ülkeyi sevenler bence ideolojilerin izinden gitmeyi bırakıp kendimiz için bir şeyler yapmalıyız. Elimizde avucumuzda bir bok kalmayacak sonra. O zaman ahlanıp vahlanıcaz. Bursadaki gruplar çok hoşuma gidiyor: nükleer ve nükleer enerjiyle ilgileniyorlar. Bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Peki, su hakkında kimse bir şey demiyor? Susuz kalıcaz, kimsenin umuru değil!

Herşeyi bir bastırılmışlıkla yapıyoruz. Kendimizi bastırdığımız için de saçmasapan şeyler ortaya çıkıyor. (Bu konuda Freud'un görüşlerini beğenirim.) Herbir şeyi yaparken bir çekingenlik,vs. ! Adım atmaktan korkuyoruz. Şuanda zaten bir korkutma uygulaması var yönetim tarafından. O yüzden kimse etliye sütlüye karışmak istemiyor. Konuşsan, etsen, her an başına bir şey gelebilir durumdayız şuanda. Aslında durumumuz çok kötü. Geleceğimden endişeleniyorum bu ülkede. Kaygılarım çoğalıyor ve yaşıtlarımdan da hiçbir çaba görmeyince bu beni daha da korkutuyor. Belli, sayılı üniversitlerdeki topluluklar bir şeyler yapmaya çalışıyor ama çok yetersiz kalıyor. Birlik olmak gerekiyor. Birlikten kuvvet doğar diye bir söz var. Onu ülke olarak unutalı çok oldu. Başka başka şeyler için çok güzel kullanıyoruz.

Bir reklam filmi dönüyor uzun zamandır ekranlarda "yaftalama"yla ilgili. O reklamdan nefret ediyorum. Her yaftayı koymuşlar ama bir "eşcinsel" eksik. Aslında kendi yaptıklarını kendi ağızlarıyla söylüyorlar ama farkında olmak istemiyorlar. Yaftalamanın alasını yapıyorlar aslında. Neden herşey var da..."eşcinsel" yok?! Çok ilginç! Aaa! Olur mu eşcinsel? Ne ayıp!

Bastırdığımız şeylerden kurtulmadıkça hep saldırgan olacak bu insanlar! Çünkü rahat değil kimse! O ya da bu ne diyecek diye düşünerek hareket ediyor. Çoğu gördüğümüz yüz sahte aslında. Kendisi olamıyor çoğu insan. Bazısı alevi, bazısı eşcinsel, vs.
Açılacağımıza daha da kapanıyoruz. Simsiyah çarşafların içinde düşündüğümüzü sanıyoruz. Karanlıkta neyi görebilirsiniz? Karanlıkta bir küçük ışık olmamız lazımken yaptıklarımız çok ama çok üzücü.
Geleceğimden korkuyorum yani!

Eşcinsel olduğunu rahat rahat insanlar söylese birbirine. Bu arkadaş olmakla birinden öbürüne geçecek bir şey değil ki?! İnsanlar hep gizli yaşamak zorunda, bastırmak zorunda kalıyor.

Evet, hep eşcinsellik etrafında konuşuyorum çünkü kaygılarım bu yönde.

Sanırım okulda bir TOG kulübü kuracağım. Bu şekilde en azından bir katkı sağlayabilirim etrafıma. Bir kişiye bile ulaşsak, gene iyi.

Benden şimdilik bu kadar. Hoşçakalın!

not:Seni seviyorum ve çok özledim seni birtanem!

Wednesday 8 April 2009

Eşcinselliğin Nedenleri

Merak mı ediyorsunuz nedenlerini ? buyrun! İzleyin bakalım.. ;-)

Monday 26 January 2009

Duvarlar... Seni Seviyorum...

Bugün eve dönerken [500T ile :)... bu otobüse binenler çok iyi bilir neden gülücük koyduğumu!..] bu sefer duvarlara baktım. İnceledim. Duvar yazıları'ndan bahsetmek istiyorum biraz.
Yolda hemen küçük not defterime notumu aldım; unutmamak için. Bu, böyle yazdığım ikinci defterim. Hep bir küçük defter yanımda bulundururum. Bana özeldir ve anlık her şeyimi yazdığım bir defterdir. Yanımdan eksik etmem, evden çıkarken mutlaka yanıma alırım. Olmazsa, kendimi eksik hissederim.
Bu kadar girizgah'tan sonra yazdığım yazıyı aktarayım hemen.

Biz, millet olarak, "SENİ SEVİYORUM"u sadece duvarlara yazmayı seviyoruz. Nedense?!..
İlginçtir, sokak duvarlarımız -özellikle- Mehmet'in Ayşe'yi sevdiğini belirten, büyük puntoda yazılarla doludur. Burada da bir heteroseksüellik hakim!.. :) Hiçbir zaman bir gey'in kalkıp duvarlara "Ahmet, seni seviyorum!" yazdığını görmemişizdir. Aslında çok da hoş olurdu! Ahh, bu homofobi yok mu! Kafasını koparmak lazım bu homofobinin! Ayrıca, hiçbir genç kızın da çıkıp sokağa, duvarlara "Seni seviyorum Ahmet!" diye yazdığını da görmemişizdir. Gördüyseniz de çok nadirdir. En azından Türkiye'de gibi bir ülkede görmeniz biraz zor. Daha kadınların sokağa çıkmasını bile kısıtlayan bir zihniyet varken... değil sokağa çıkmak, duvara yazı yazmak ne kelime!.. Şaşırdınız mı kendinizi?!
Aslında içindekini yansıtma anlamında iyi bir şey fakat yansıttığımız yer duvar yerine bir insan olsa, daha olmaz mıydı? Bence daha iyi! Böylece bize öğretilmiş olan şeylerden bir parça kurtulmuş oluruz ve duygularını doğru-dürüst aktarabilen bir toplum olmuş oluruz ve bir adım öne geçmiş oluruz. (Ama şimdiki zihniyetle biraz "zor" yaparız bunu!)
Bize hep duygularımızı bastırmayı öğrettiler. ( Mastürbasyon'u bile çabuk çabuk yapardık-en azından kendi adıma konuşayım. Genelde de böyle bir sorun var aslında mastürbasyon için. Neden erken boşalma sorunu bu kadar çok sizce ? Neyse, bu konumuz değil...) Hem kadınlara, hem de erkeklere! Başından beri böyle gelmiş, gidiyor... kimse de onu bir adım öteye götüreyim demedi, demez, demiyor!

Her erkek ve kadın, her zaman duygularını sakladı, saklıyor, belki de daha saklayacak. Ne kadar "açığım!" deselerde, içeride bir bastırılmışlık var. Seziyorsun bunu zamanla. Sevdiklerini söylemiyorlar çabucak. Halbuki ne var bunda? "Seni seviyorum"a büyük anlamlar yüklüyorlar. Tabiiki özel bir anlamı var fakat bunu söylemek için de bu kadar naz yapmaya hiç gerek yok. Şahsi fikrim!..
Erkek, mertliğine bok sürdürmemek için, kadınsa naz yapmak... Haa, tabii bu "naz yapmak"ın altında yatan başka şeyler var mutlaka. Bence, bir tanesi şu: kendisinin hiç koklanmamış "gül" hissini vermek istemesi.

Üzücü! Ne denir ki?..

Hadi görüşürüz, okuduğunuz için teşekkürler...

Garphield

Friday 23 January 2009

EGİTİMDE CİNSEL YÖNELİM AYRIMCILIGI CALISMALARI BASLADI

Kaos GL'de, egitimde cinsel yonelim ve cinsiyet kimligi ayrimciligi ile ilgili calismalara baslandi.

Bu calismalar dahilinde ilk toplantimizi 16 ocak Cuma gunu gerceklestirdik.
Ilk toplantida tanisma ve projenin tanitimi yapildi.

Raporun birinci bolumu 'LGBT egitimcilerin, egitim alaninda maruz kaldiklari ayrimcilik ve homofobi', bu alanda LGBT egitimcilerle gorusecegiz. Sorunlari ve alanda karsilastiklari zorluklar uzerinden deneyimlerini toplayacagiz. Lgbt egitimciler ile soylesiler yapilacak. Bunlar gun yuzune cikartilmaya calisilacak.

Raporun ikinci bolumunde LGBT Ogrenciler ile bulusma olacak.
Ogrenciler ile soylesiler yapilacak. Soylesiler Mulakat teknigi ile yapilacak. Kultur merkezinde ayda bir LGBT ogrenci bulusmasi yapilacak.

Raporun ucuncu bolumunde Ilkogretimdeki Egitim Mufredatinin ve Mevzuatinin Taramasi yapilacak. ilkogretim duzeyinde ders kitaplarinin taranmasiyla baslanacak.
Calisma grubumuz 23 ocak Cuma tekrar toplanacak . Egitim alaninda bir egitimci ya da ogrenci iseniz ve bu calismada yer almak isterseniz bizimle iletisime gecebilirsiniz. adiniz, soyadiniz, yasadiginiz sehir gibi kisisel bilgilerinizi bizimle paylasmadan deneyimlerinizi aktarabilirsiniz.

Iletisim icin: secin@kaosgl. org

Saturday 17 January 2009

Küçük yaştaki çocuklara Cinsel Eğitim Nasıl Verilir?

Küçük yaştaki çocuklara Cinsel Eğitim Nasıl Verilir?

Doç. Dr. Fevziye Toros, ebeveynlerin, çocuklara "kimsenin yanında
soyunulmaması" ve "vücudundaki bazı bölgelerin kendisine has olduğu,
bunların kimseyle paylaşılmaması" gibi bir takım düşünceleri
aşılamaları gerektiğini belirtti.
Çocuğu cinsel konularda bilgilendirmeme ya da "ayıp olur" diye yanlış
yönlendirmelerin çocuk ve toplum üzerinde çok ciddi sorunlara neden
olabileceğini vurgulayan Toros, bu konuda en önemli görevin
ebeveynlere düştüğünü vurguladı.

Toros, çocuklarda cinsel istismarın önemli bir sorun olduğunu, bu
sorunla hastanelere başvuran çok sayıda hasta bulunduğunu ifade
ederek, şunları kaydetti: "Aileler, çocuklarıyla cinsel konuları
konuşurken utanmamalı, aksi halde çocuklar bu bilgileri başka
kişilerden yanlış şekilde de öğrenebilir. Bir çocuk, kendisine
şefkatle ya da taciz amaçlı dokunan kişileri ayırt edemeyeceğinden,
aileler temkinli davranmalı. Çocuğa, 'vücuduna dokunmak isteyen birisi
ile karşılaşırsan, yardım iste' gibi telkinlerde bulunulmalı."

Toros, ailelerin, çocuklarıyla arkadaş ilişkilerini küçük yaşlardan
itibaren geliştirmeleri gerektiğini vurgulayarak "çocuğu ile bu
ilişkiyi kuramayanlar cinsel istismar konusunda çocuklarına şüphe ile
bakarlar. Çünkü, çocuk, çekindiği, utandığı ya da korktuğu için
ailesine başına gelenleri anlatmadığından, aileler de bu konudan
habersiz kalır. Oysa, arkadaşlık ilişkileri içinde güven duygusu
aşılandığında, çocuklar her konuda ailelerini bilgilendirebilir" diye
konuştu.

Doç. Dr. Toros, kendilerine başvuran bazı ebeveynlerin çocuklarının
cinsel istismara uğradığı yönünde şüphe duyduklarını bildirdiklerine
dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Çocuklarının istismara uğradığı şüphesini duyan aileler, onları,
korkutarak, bağırarak konuşturmaya çalışmamalı. Onlarla oturup
yaşadıklarını öğrenmek için sevgi ve şefkatle yaklaşmalı. Gerekiyorsa
bir uzmandan yardım alınmalı. Çünkü günümüzde çocuklar, aile içinde ya
da yakın dost ve akraba çevresinde bile cinsel istismara
uğrayabiliyor."

Toros, çocukluk dönemindeki cinsel istismarın bireyin adeta bilincine
kazındığını, bu durumun ergenlik dönemi ve ondan sonraki yaşantısını
da olumsuz etkilediğini sözlerine ekledi.

Thursday 15 January 2009

Karmaşıklık

Gazeteleri açmak, okumak hiç mi hiç içimden gelmiyor! Nedeni çok açık: ya bir (sözde) terör cinayeti, ya bir (sözde, gösteriş için) askeri harekat ve ölen askerlerin haberleri,ya bir töre cinayeti, vs. vs.
İnsanın içinden okumak gelmiyor. Bir de okuduğumuz, izlediğimiz haberlerin doğruluk payı olsa, gam yemeyeceğim. İnandırıcılıkları çok az. Tabii, herkes bu açıdan pek bakmıyor. Şimdi 'filistin' davası çıktı, bir sürü mesajlar gönderiliyor, eylemler yapılıyor oradaki insanlar için. Neden?! Ne gerek var? Başkası bizim için bu kadar yardım eder mi ki? Böyle düşünen kimse yok şimdi. Şimdi herkes "filistin" için "ölüyor". İlginç!.. Hayır, ne gereği var bu kadar... anlamıyorum.
Gazetede " 'Töre'riste Müebbet " şeklinde bir başlık gördüm. Okuyunca mutlu oldum. 16 yaşında bir kız, Van'da tecavüze uğruyor, hamile kalıyor ve babası, amcası, dayısı 'ölüm kararı'nı çıkarıyor, abisi de bu 'öldürme' işini bizzat üstleniyor. Yazık, yazık! Kadının suçu ne, be aptallar, gerzekler!.. Bu sefer mahkeme kararını çok tuttum: bu dört akıl yoksulu'na müebbet hapis cezası vermiş. Az bile onlara! Taş ocaklarında çalıştıracaksın bu türleri, görsünler, anlasınlar. Töre'ymiş, yemişim töresini be! Savaşta ölenler için en azından "savaş" diyebiliyorsun... bu insanlar peki? Soruyorum size? Bu insanlar saçmasapan bir töre yüzünden ölüp gidiyor. O tecavüz eden akıl hastasına neden bir şey yapılmıyor? Ama o erkek tabii! Erkek olmak onlar için büyük erdem!!! Her suç zaten kadında!.. Onlar fallusçu beyinler olarak ortalıkta gezinsinler ama onlara dokunulmasın...var mı öyle şey? Pardon, pardon! Burası Türkiye, lütfen!.. Bir de, 2010'da "Avrupa Kültür Başkenti" olacak İstanbul'lu bir Türkiye burası! Biz daha bu töre cinayetlerimizden kurtulamadıkça pek yol alamayacağımıza benziyor. Bu tür düşünen beyinlerin kesinlikle ölmesi gerekiyor. Yoksa onlardan kurtuluş yok!
Bu olayla bağlantılı olarak bir olay'a daha değinmek istiyorum: Ahmet Yıldız cinayeti! Buna ne demeli?! Daha bu tip kararlar yeni yeni çıkıyor mahkemelerimizden. Ahmet Yıldız, İstanbul'da Fizik okuyan bir öğrenci'ydi. Kendi harçlığını kendi çıkarıyordu. Cinsel yönelimi, eşcinseldi. Ailesi bu durumdan rahatsız oldu ve kendi evlatlarını öldürttüler, öldürtebildiler. Böyle bir ülkedeyiz işte! İnsan hayatı çok ucuz bu ülkede!! Yok pahasına gidiyorsun. Ahmet Yıldız da o "yok pahasına" gidenlerden biriydi. Ahmet, ailesinin o çok önem gösterdikleri şereflerine "leke" mi sürmüştü? Onlar için bunun cevabı kocaman bir EVET'ti. Yazık oldu gerçekten, çok yazık oldu!.. Çok üzülüyorum hâlâ. Ahmet'in katillerinden bir ses çıkmadı, soruşturma bile yapılıp yapılmadığı bilinmiyor. Katiller ortaya çıkartılmadı. Olayın üzeri hemen kapatıldı. Bir süre gazetelere yansıdı, hemen unutuldu. Balık hafızalı bir milletiz işte!.. Bu 16 yaşındaki kız'ın ailesine yapıldığı gibi neden onun ailesine de yapılmadı??!! Çünkü Ahmet EŞCİNSEL'di. Bu olmazdı, yanlıştı onlar için.
Ahhh, ahh!.. Ülkemiz için yararlı olacak insanları ya öldürüyoruz, ya da süründürüyoruz. Bu bizim âdetimizden...
Hep yanlış öğrendik birçok şeyi, yanlış öğretildi. Ne yazıkki, buna bir dur diyen yok! Ben de buna üzülüyorum. Kimse, önce kendi etrafından başlamıyor bu çarkı ters döndürmeye! Ama birgün gelecek ve bu herkese dokunacak, haberiniz olsun! Sadece eşcinseller için çıkartılan zorluklar, bir gün size de dokunacak. Bakalım, o zaman ne yapacaksınız?! Doğru, unuttum...pardon! Gene bir köşe bulunur dönecek, bir çıkar yol bulunur üstünden geçilecek. Bir gecede anayasa çıkarırsın, olurrr... biter! Bu kadar kolay! Zaten söz sende ya...yap istediğini!
Bir de, Haydar Dümen gibi bir ruh hastasına hâlâ köşe veriyorlar yazması için. O adamın ortadan yok olması lazımken... para kazanmaya devam ediyor. En aptal soruları cevaplandırıyor. Cinsel sağlık uzmanı kesiliyor bir de! Bu adam, insanı cinsellik soğutuyor ama farkında değilsin(iz) ey millet!!! Tabii, bu beni ilgilendirmiyor. Heteroların sorunu bu! :)
Madem bu kadar cinsellik'e önem veriyoruz, ilköğretim'den itibaren cinsellik eğitimleri verilsin okullarda çünkü ailerimiz bu konuda bayağı yeterli(?) oluyorlar!!
Cinsellik, hayatta kalmaktan sonraki ilk önemli şey bence. Yaşanması, tadılması gereken bir şey. Yaşayamadığımız için böyle bir toplum olduk işte: bastırılmış bir toplum. Sevişmeyi bile bilemiyoruz. Hep gördüğüm cinsel sorunlardan en baştaki "erken boşalma!" Neden bu oluyor peki? Çünkü çocuk çekiniyor, bastırılıyor. Çabucak haz alıp bitirmesi gerekiyor, yoksa birisi onu yakalar ve ayıplar.
Böyle işte...

Kriz de bir yandan dokunuyor.

İnsan-özellikle ben- , bunları düşündükçe sinirleri bozuluyor, kafayı sıyıracak boyuta geliyor. Herşey de bu kadar kötüye mi gider be kardeşim?! Bu insanı çıldırtır, delirtir.

Benden bu kadar!..

Sunday 4 January 2009

Alıntılar - 4

Eğitim, basın, politika,din -kısacası dünyanın en etkili güçleri- şuanda irrasyonellikle eleledir.

Çare, gerçekleştirilmesi çok zor olan sosyal ve siyasal değişimlerde değil; bireylerin komşuları ve dünya ile olan ilişkilerine daha akıllıca ve dengeli bir bakış açısı getirme çabalarında yatmaktadır. Dünyamızın çekmekte olduğu sıkıntıların çözümünü, günden güne yaygınlaşmakta olan rasyonalizmde aramamız gerekir.

KANT'ın deneyaşırı(transcendental) duyular öğretisi hakkındaki matematik savları Lobatchevski(11793-1856)'nin Euklidesçi olmayan geometriyi icadetmesiyle temelinden sarsıldı; Weierstrass (1815-1897) sürekliliğin sonsuz küçükleri içermediğini kanıtladı; George Cantor(1845-1918) bir süreklilik bir de sonsuzluk teorisi geliştirerek filozofların pek de işine gelen bütün eski paradoksları ortadan kaldırdı.

Param-Parça

"Ben neyim?" sorusunu kendime defalarca sordum. İnsanın...

Ben bir erkeğim.
Birlikte olmak istediğim kişi de bir erkek.
(...)

Peki bir erkek olarak neden bir erkekle birlikte olmak istiyorum? (...)

Ben sevişmeyi seviyorum. Bir erkeğin dudakları ve gözlerinden çok etkileniyorum. Öpüşmeye bayılıyorum, öpüşmekten zevk almayanlardan (...)


Devamı mı?.. Devamını söylüyorum. Kitabevi'ne gidiyorsunuz ve hemen Duygu Asena'nın Paramparça kitabını soruyorsunuz ve alıyorsunuz. Okuyorsunuz. Bu söylediklerimin de nerede olduğunu artık bir zahmet siz bulacaksınız. İşin sırrı da burada!..

Hadi bakalım, kolay gelsin...