Wednesday 29 April 2009

Düzen

Eve giderken bu sefer treni kullandım. Dikkatlice baktım etrafıma da...düzensizlikler içerisinde yaşıyoruz, duruyoruz. Pek de önemsemiyoruz, alışmışız artık.
Herkes biliyor düzenin, sistemin olmadığını ama "böyle gelmiş böyle gider" mantığını devam ettiriyoruz.
Bu kadar...

Friday 24 April 2009

Emin bey! Posta kutusu!

Son olan olayları duymayan yoktur herhalde... Varsa da buradan öğrenebilirler. :)

ÇYDD'ye yapılanlar, İstek vakfına ait olan ama kullan(a)madıkları arazide ortaya çıkan mühimmatlar,... Bunlardan bahsetmek istiyorum.

Ne kadar ilginçtir ki... araziyi senelerdir kullanmayan, hatta özel izinle kendi arazisine girebilen birisinin oradaki "o kadar" mühimmatı saklayacağı, insana çok ilginç geliyor. Bu, güya sahibi oldukları taraf yapmadıysa kim yapacak bunu ? Geriye tek bir şey kalıyor. Onu da herkes tahmin edebilir sanırım.

Çoğu insan artık kendi yaptığını başkası yapmış gibi gösterip ama onun "güya" yaptıklarını kendi ağzından söylemekte. Görüyoruz, çok açık!

İnsanların bazı şeyleri görmesi için gözlerini açmasının zamanı geldi bence. Yapılan haksızlıklar mutlaka yerini bulacaktır. Buna inanmak istiyorum. Hukuk'un işlediğini görmek istiyorum. Eşe, dosta farklı, başkasına farklı davranılmasını istemiyorum.

Samimi bir örnek vermek istiyorum. Bugün PTT'ye gittim. Geçen seneden beri sahip olduğum bir posta kutum var. Posta kutusunun kilidiyle ilgili bir sorun yaşadım. Aslında büyük bir sorundu ama oradaki "güzel" görevliler beni başlarından savmak için "bunu siz yaptıracaksınız!" deyiverdiler. Olayı anlatacağım. Ne kadar ilginç olduklarını görün! Tabii, programımdan dolayı ancak bugünlerde uğraşabildim posta kutumla. İnsanın kendisine ait bir posta kutusu olması, çok güzel bir şey.
Neyse, anlatayım ben.
Bana geçen sene ilk verdikleri anahtar kilidi açmadı. Kadın bildiği ya da bilmediği halde verdi. Denedik açmadı. Bir sürü geveledi. Sonunda "biz yaptıramayız kilidini, siz uğraşacaksınız!" demez mi? O gün o anda boğazına yapışasım geldi kadına! Neyse boşver, dedim. Elin paçozu için değmez dedim içimden :) Neyse ben bununla bu zamana kadar uğraşmadım. Bir de akıllılar eve posta göndermişler. Eh, onlar da haklı: bu senenin aidatını yatırmadım. Ama ben onlara yatıracağım demedim. Gidip sormadan, yaşamadan öğrenemiyorsun bu ülkede. İnsan başta söyler. Yok, olur mu sonra?!.. İstemiyorsam, hemen bir iptal dilekçesi yazmam gerekiyormuş. Peki dedim. İptal ettirmek istemiyordum çünkü artık o posta kutusunu kullanmak istiyordum. Bu sene de çok işime yarayacağı için. Bugün uğraştım ve halletim ama bir Emin abi vardı. Sağolsun çok yardım etti. Kendisi de çalıştığı yeri bildiği için "burda kimse kimseye yardım etmez. Benim yardım etmemi salaklık olarak düşünürler ama ben kazanıyorum sonuçta. Onlar kaybediyorlar. İnsanız yani." deyiverdi orada çalışan herkesin duyabileceği şekilde. Ama o kadar pişkin oldukları için duymadılar bile.
Yani Emin abiyle posta kutusunun kilidini çıkarttık, sonra tekrar yerine taktık. Bayağı uğraştık. Sonunda benim ilk anahtarı aldığım zamanlarda yaptırdığım anahtar başta açmadı ama sonra eve giderken (Emin abinin bana örnek olarak kutudan çıkartıp verdiği) uğraştığım kilit ve anahtar çalıştı. Gittim Emin abiyi buldum. Taktık yerine. Rahata erdim. O da yardım etmiş oldu, arada sohbet ettik. Yukarda yazdıklarımı söyledi. Böyle işte...
O tipler birkaç senedir oradalar. Tabii ki yoruluyorlar ama herkes yoruluyor. Hele bir kadın var orada çok uyuz oluyorum. Her gidişimde zorla gülümseyerek işimi yaptırmaya çalışıyorum. Bir de bu daha üst makama falan mı ne geçmiş... arka tarafta oturuyordu.
İşte herşey ortada!

Biraz karışık anlatmış olabilirim ama umarım aktarabilmişimdir.
Teşekkürler...

Thursday 23 April 2009

Biseksüellik!

Ben herkesin içinde hem bir kadın ruhu hem de bir erkek ruhu olduğunu düşünüyorum. İtirazı olan var mı? Lütfen yazsın!..
Bir çoğumuz bunu seçemiyoruz, yönlendiriliyoruz. Doğmadan önce giyinilecek patiklerin, kazakların, yeleklerin, duvar renklerini önceden belirliyorlar. Onlar da öyle öğrenmiş tabii. Ya mavi, ya pembe!
Seçenek yok! Bu kadar!! Ya mavisin ya da pembe!.. O kadar.

Bastır(ıl)mışlık

Bugün okuldan çıktık. En yakın arkadaşımla ve sınıftan bir kız arkadaşla otobüs bekliyorduk. Hep beraber gidelim dediğimiz otobüsün gelmesini bekledik. Neyse geldi. Ben de hocayı beklerken(1 buçuk saat gelmedi kendisi de) telefonumu şarja takayım, dedim. En azından bu sürede bir iş yapayım diye düşündüm. Ama geçen son sınavıma girdikten sonra saatimi laboratuvar'da unuttuğum gibi unuttum. Bende hemen bir panik oldu. Otobüs de durağa yakındı. Hemen bastım, indim. Okula doğru hızlı hızlı yürümeye ve koşmaya başladım. Neyse ki..yetiştim ve telefonumu buldum. Eğer çalınsaydı, benim için çok açıdan zor olurdu. Hem içindeki fotoğraflarım, hem telefon defterim, vs. için zor bir durum oluşabilirdi. Neyse ki..buldum ve koştuğuma değdi.

Telefon neyse de...saati kaybettiğimi bilse, kimbilir ne kadar üzülür! Hoş, bunu okuduktan sonra öğrenecek ama ne yapayım...sınav stresinden aklımdan çıktı. Sınavdayken rahatsız etti. Çıkarayım, gözümün önüne koyayım, çıkarken alırım, diye içimden geçirdim. Ama gözümün önündeki şeyi görmedim ve oracıkta unuttum. Hemen arkadaşı aradım. Sağolsun bulup benim yerime alıverdi. Neyse buldum ya!.. Ama orada bıraktığım için senden özür dilerim aşkım! ;-)

Ülke çalkalanıp duruyor. Bizim ülkedeki gençlik tamamen ölü. Hiçbir şeyden haberleri yok, fikir üretmiyorlar. Ben de uzun zamandır onlar gibi oldum. Bu durumdan dolayı içim sızlıyor. Bir sürelik bir şey bu, tabii. Okuldan dolayı bir de benimki. Derslerimi toparlamaya çalışıyorum. Okulda(sınıfta) çok sorunlu tipler var. Onlarla uğraşmıyorum ama sinirimi bozuyor. Hayatın her tarafında nasıl şerefsizler varsa, bunlar da onlardan. Şimdiki yönetimle de bağlantısı olduğundan çocuk istediğini yapıyor. Hiçbir bok yapmamış gibi pişkin pişkin de ortalıkta sırıtarak gezebiliyor. Bu, tam bir yüzsüzlük örneği işte!

Gençlik tamamen ölü, dedim. Hakikaten de öyle! Okulum biraz özel okul olduğundan öğrenci kulüp potansiyeli zayıf bir yer. Etkinlikler oluyor ama çok bilinen, belli şeyler için para harcanıyor. Bir eşcinsel kulübümüz yok, bir sosyal sorumluluk ya da gönüllülük kulübümüz veya TOG kulübümüz yok! O kadar aşamadık(?) daha! Bilgi'ye, Sabancı'ya bakıyorsun...adamlar aşmış! Bizimkiler(içerdeki yönetimdekiler) sadece gösteriş olsun, okulun reklamı olsun..yeter, diyorlar. İçerik, detay falan aramana gerek yok çünkü yok! Şuraya bağlamak istiyorum aslında. Bir Gençlik Hikayesi(www.birgenclikhikayesi.com)'ne bağlamak istiyordum. Bu kampanyanın içindeyim, bir seneden fazla oldu. Ben de çok iddialı, ciddi çalışmadım ama hep aklımda. Buldukça adam anlatıyorum. Msn'de ileti olarak duruyor. İnsanların en azından gözüne çarpıyor. Bizimkilere anlatmaya çalışmıştım daha başlarında ama bizimkiler pek yanaşmadı. "Sen okulunu bitirmeye bak, bu işlerle neden uğraşıyorsun?! Milletin cinsel hayatından sanane! Sana bir laf derler anlatırken, görürsün o zaman!" demişti annem. Annem çok fazla otoriter biridir. Herşeye maydanoz olmak ister. Diktasını bana da uygulamaya çalışır ama pek bir kavga ederiz o yüzden. Maalesef ki bazen sözüne uymak zorunda kalıyorum. Öyle bir yetiştirdi ki, bazen susuyorsun kalıyorsun. Bu biraz da parasal bağlılıktan dolayı oluyor. Kendi ekonomik özgürlüğüm olsa, şeyime bile takmayacağım onları ama bir yerde susuyorsun. Eh, okuldan dolayı da biraz(!) başıma kakmıyor değiller. Ben de yeterince paylıyorum onları konu açıldıkça. Susuyorlar, kalıyorlar. İyi bir eğitim ve iyi bir yerde çalışmamı istiyorlar. Hep gösteriş! İşin kötüsü, ben de öyle düşünür ve yapar oldum. Aslında hiçbir boku beğenmezdim küçüklükten beri ama onların kendilerince burjuvazi bir beğeni değerlendirmesini ben de benimsemiş gibiyim. Kurtulmam zor olacak sanırım. Bu gösteriş, "o ne der? bu ne der?"den meydana geliyor. Başka bir şey değil!
Neyse, öyle işte!.. Konuyu saptırdım gene. :)
Gençlik, ben dahil, hiçbir şeyle ilgilenmez oldu. Facebook, MSN, AVM'ler, vs. 'den ibaret oldu hayatlar. Benimde Facebook hesabım var. Bazılarında bu hastalık derecesinde. Onların yerine gönüllü çalışmalarda bulunsalar o kadar faydalı olacaklar/olurlar ki!.. Gerçekten o kadar çok sivil toplum örgütü işin bir ucundan tutacak adam arıyor. Bunu da gönüllü yapsak, hoş olmaz mı ? Bence çok da hoş olur. O gönüllülüğün verdiği haz, çok başka. Zaten bugünlerde okulda bir gönüllülük kulübü kurma fikri aklımı çelip duruyor. Her an açabilirim ama önce şu konsey başkanıyla görüşmem gerek!
Gençliğin çoğu ya starbuckslarda ya da belli ideolojilerin yanında yer alıyor. Kimse geleceği için bir şey yapmıyor. Şu an için, pratik, gündelik çözümler bulmaya çalışıyorlar ya da bulmaya çalışanların yanında yer alıyorlar. Ne üzücü! Kendi geleceklerini tehlikeye atıyorlar! Kaos GL(www.kaosgl.org)'nin bir sözü var, dergi kapağında da görebilirsiniz bunu: "Eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecektir!" Bunu anlattığım durum için uyarlayabiliriz. Nasıl uyarlanacağını da okuyanlara bırakıyorum. Açık ama biraz izafi.

Eşcinsel kulüp açmaya korkarız, cinsellik'ten bahsetmekten çekiniriz, cinsel sağlık/üreme sağlığı'ndan bahsetmekten kaçınırız, tartışmaktan(düzgünce) kaçınırız,vs. Yani, bir sürü şey yaparız biz. Kim bu biz? Gençlik, yani youth! Bu ülkeyi sevenler bence ideolojilerin izinden gitmeyi bırakıp kendimiz için bir şeyler yapmalıyız. Elimizde avucumuzda bir bok kalmayacak sonra. O zaman ahlanıp vahlanıcaz. Bursadaki gruplar çok hoşuma gidiyor: nükleer ve nükleer enerjiyle ilgileniyorlar. Bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Peki, su hakkında kimse bir şey demiyor? Susuz kalıcaz, kimsenin umuru değil!

Herşeyi bir bastırılmışlıkla yapıyoruz. Kendimizi bastırdığımız için de saçmasapan şeyler ortaya çıkıyor. (Bu konuda Freud'un görüşlerini beğenirim.) Herbir şeyi yaparken bir çekingenlik,vs. ! Adım atmaktan korkuyoruz. Şuanda zaten bir korkutma uygulaması var yönetim tarafından. O yüzden kimse etliye sütlüye karışmak istemiyor. Konuşsan, etsen, her an başına bir şey gelebilir durumdayız şuanda. Aslında durumumuz çok kötü. Geleceğimden endişeleniyorum bu ülkede. Kaygılarım çoğalıyor ve yaşıtlarımdan da hiçbir çaba görmeyince bu beni daha da korkutuyor. Belli, sayılı üniversitlerdeki topluluklar bir şeyler yapmaya çalışıyor ama çok yetersiz kalıyor. Birlik olmak gerekiyor. Birlikten kuvvet doğar diye bir söz var. Onu ülke olarak unutalı çok oldu. Başka başka şeyler için çok güzel kullanıyoruz.

Bir reklam filmi dönüyor uzun zamandır ekranlarda "yaftalama"yla ilgili. O reklamdan nefret ediyorum. Her yaftayı koymuşlar ama bir "eşcinsel" eksik. Aslında kendi yaptıklarını kendi ağızlarıyla söylüyorlar ama farkında olmak istemiyorlar. Yaftalamanın alasını yapıyorlar aslında. Neden herşey var da..."eşcinsel" yok?! Çok ilginç! Aaa! Olur mu eşcinsel? Ne ayıp!

Bastırdığımız şeylerden kurtulmadıkça hep saldırgan olacak bu insanlar! Çünkü rahat değil kimse! O ya da bu ne diyecek diye düşünerek hareket ediyor. Çoğu gördüğümüz yüz sahte aslında. Kendisi olamıyor çoğu insan. Bazısı alevi, bazısı eşcinsel, vs.
Açılacağımıza daha da kapanıyoruz. Simsiyah çarşafların içinde düşündüğümüzü sanıyoruz. Karanlıkta neyi görebilirsiniz? Karanlıkta bir küçük ışık olmamız lazımken yaptıklarımız çok ama çok üzücü.
Geleceğimden korkuyorum yani!

Eşcinsel olduğunu rahat rahat insanlar söylese birbirine. Bu arkadaş olmakla birinden öbürüne geçecek bir şey değil ki?! İnsanlar hep gizli yaşamak zorunda, bastırmak zorunda kalıyor.

Evet, hep eşcinsellik etrafında konuşuyorum çünkü kaygılarım bu yönde.

Sanırım okulda bir TOG kulübü kuracağım. Bu şekilde en azından bir katkı sağlayabilirim etrafıma. Bir kişiye bile ulaşsak, gene iyi.

Benden şimdilik bu kadar. Hoşçakalın!

not:Seni seviyorum ve çok özledim seni birtanem!

Wednesday 8 April 2009

Eşcinselliğin Nedenleri

Merak mı ediyorsunuz nedenlerini ? buyrun! İzleyin bakalım.. ;-)