Monday 26 January 2009

Duvarlar... Seni Seviyorum...

Bugün eve dönerken [500T ile :)... bu otobüse binenler çok iyi bilir neden gülücük koyduğumu!..] bu sefer duvarlara baktım. İnceledim. Duvar yazıları'ndan bahsetmek istiyorum biraz.
Yolda hemen küçük not defterime notumu aldım; unutmamak için. Bu, böyle yazdığım ikinci defterim. Hep bir küçük defter yanımda bulundururum. Bana özeldir ve anlık her şeyimi yazdığım bir defterdir. Yanımdan eksik etmem, evden çıkarken mutlaka yanıma alırım. Olmazsa, kendimi eksik hissederim.
Bu kadar girizgah'tan sonra yazdığım yazıyı aktarayım hemen.

Biz, millet olarak, "SENİ SEVİYORUM"u sadece duvarlara yazmayı seviyoruz. Nedense?!..
İlginçtir, sokak duvarlarımız -özellikle- Mehmet'in Ayşe'yi sevdiğini belirten, büyük puntoda yazılarla doludur. Burada da bir heteroseksüellik hakim!.. :) Hiçbir zaman bir gey'in kalkıp duvarlara "Ahmet, seni seviyorum!" yazdığını görmemişizdir. Aslında çok da hoş olurdu! Ahh, bu homofobi yok mu! Kafasını koparmak lazım bu homofobinin! Ayrıca, hiçbir genç kızın da çıkıp sokağa, duvarlara "Seni seviyorum Ahmet!" diye yazdığını da görmemişizdir. Gördüyseniz de çok nadirdir. En azından Türkiye'de gibi bir ülkede görmeniz biraz zor. Daha kadınların sokağa çıkmasını bile kısıtlayan bir zihniyet varken... değil sokağa çıkmak, duvara yazı yazmak ne kelime!.. Şaşırdınız mı kendinizi?!
Aslında içindekini yansıtma anlamında iyi bir şey fakat yansıttığımız yer duvar yerine bir insan olsa, daha olmaz mıydı? Bence daha iyi! Böylece bize öğretilmiş olan şeylerden bir parça kurtulmuş oluruz ve duygularını doğru-dürüst aktarabilen bir toplum olmuş oluruz ve bir adım öne geçmiş oluruz. (Ama şimdiki zihniyetle biraz "zor" yaparız bunu!)
Bize hep duygularımızı bastırmayı öğrettiler. ( Mastürbasyon'u bile çabuk çabuk yapardık-en azından kendi adıma konuşayım. Genelde de böyle bir sorun var aslında mastürbasyon için. Neden erken boşalma sorunu bu kadar çok sizce ? Neyse, bu konumuz değil...) Hem kadınlara, hem de erkeklere! Başından beri böyle gelmiş, gidiyor... kimse de onu bir adım öteye götüreyim demedi, demez, demiyor!

Her erkek ve kadın, her zaman duygularını sakladı, saklıyor, belki de daha saklayacak. Ne kadar "açığım!" deselerde, içeride bir bastırılmışlık var. Seziyorsun bunu zamanla. Sevdiklerini söylemiyorlar çabucak. Halbuki ne var bunda? "Seni seviyorum"a büyük anlamlar yüklüyorlar. Tabiiki özel bir anlamı var fakat bunu söylemek için de bu kadar naz yapmaya hiç gerek yok. Şahsi fikrim!..
Erkek, mertliğine bok sürdürmemek için, kadınsa naz yapmak... Haa, tabii bu "naz yapmak"ın altında yatan başka şeyler var mutlaka. Bence, bir tanesi şu: kendisinin hiç koklanmamış "gül" hissini vermek istemesi.

Üzücü! Ne denir ki?..

Hadi görüşürüz, okuduğunuz için teşekkürler...

Garphield

Friday 23 January 2009

EGİTİMDE CİNSEL YÖNELİM AYRIMCILIGI CALISMALARI BASLADI

Kaos GL'de, egitimde cinsel yonelim ve cinsiyet kimligi ayrimciligi ile ilgili calismalara baslandi.

Bu calismalar dahilinde ilk toplantimizi 16 ocak Cuma gunu gerceklestirdik.
Ilk toplantida tanisma ve projenin tanitimi yapildi.

Raporun birinci bolumu 'LGBT egitimcilerin, egitim alaninda maruz kaldiklari ayrimcilik ve homofobi', bu alanda LGBT egitimcilerle gorusecegiz. Sorunlari ve alanda karsilastiklari zorluklar uzerinden deneyimlerini toplayacagiz. Lgbt egitimciler ile soylesiler yapilacak. Bunlar gun yuzune cikartilmaya calisilacak.

Raporun ikinci bolumunde LGBT Ogrenciler ile bulusma olacak.
Ogrenciler ile soylesiler yapilacak. Soylesiler Mulakat teknigi ile yapilacak. Kultur merkezinde ayda bir LGBT ogrenci bulusmasi yapilacak.

Raporun ucuncu bolumunde Ilkogretimdeki Egitim Mufredatinin ve Mevzuatinin Taramasi yapilacak. ilkogretim duzeyinde ders kitaplarinin taranmasiyla baslanacak.
Calisma grubumuz 23 ocak Cuma tekrar toplanacak . Egitim alaninda bir egitimci ya da ogrenci iseniz ve bu calismada yer almak isterseniz bizimle iletisime gecebilirsiniz. adiniz, soyadiniz, yasadiginiz sehir gibi kisisel bilgilerinizi bizimle paylasmadan deneyimlerinizi aktarabilirsiniz.

Iletisim icin: secin@kaosgl. org

Saturday 17 January 2009

Küçük yaştaki çocuklara Cinsel Eğitim Nasıl Verilir?

Küçük yaştaki çocuklara Cinsel Eğitim Nasıl Verilir?

Doç. Dr. Fevziye Toros, ebeveynlerin, çocuklara "kimsenin yanında
soyunulmaması" ve "vücudundaki bazı bölgelerin kendisine has olduğu,
bunların kimseyle paylaşılmaması" gibi bir takım düşünceleri
aşılamaları gerektiğini belirtti.
Çocuğu cinsel konularda bilgilendirmeme ya da "ayıp olur" diye yanlış
yönlendirmelerin çocuk ve toplum üzerinde çok ciddi sorunlara neden
olabileceğini vurgulayan Toros, bu konuda en önemli görevin
ebeveynlere düştüğünü vurguladı.

Toros, çocuklarda cinsel istismarın önemli bir sorun olduğunu, bu
sorunla hastanelere başvuran çok sayıda hasta bulunduğunu ifade
ederek, şunları kaydetti: "Aileler, çocuklarıyla cinsel konuları
konuşurken utanmamalı, aksi halde çocuklar bu bilgileri başka
kişilerden yanlış şekilde de öğrenebilir. Bir çocuk, kendisine
şefkatle ya da taciz amaçlı dokunan kişileri ayırt edemeyeceğinden,
aileler temkinli davranmalı. Çocuğa, 'vücuduna dokunmak isteyen birisi
ile karşılaşırsan, yardım iste' gibi telkinlerde bulunulmalı."

Toros, ailelerin, çocuklarıyla arkadaş ilişkilerini küçük yaşlardan
itibaren geliştirmeleri gerektiğini vurgulayarak "çocuğu ile bu
ilişkiyi kuramayanlar cinsel istismar konusunda çocuklarına şüphe ile
bakarlar. Çünkü, çocuk, çekindiği, utandığı ya da korktuğu için
ailesine başına gelenleri anlatmadığından, aileler de bu konudan
habersiz kalır. Oysa, arkadaşlık ilişkileri içinde güven duygusu
aşılandığında, çocuklar her konuda ailelerini bilgilendirebilir" diye
konuştu.

Doç. Dr. Toros, kendilerine başvuran bazı ebeveynlerin çocuklarının
cinsel istismara uğradığı yönünde şüphe duyduklarını bildirdiklerine
dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Çocuklarının istismara uğradığı şüphesini duyan aileler, onları,
korkutarak, bağırarak konuşturmaya çalışmamalı. Onlarla oturup
yaşadıklarını öğrenmek için sevgi ve şefkatle yaklaşmalı. Gerekiyorsa
bir uzmandan yardım alınmalı. Çünkü günümüzde çocuklar, aile içinde ya
da yakın dost ve akraba çevresinde bile cinsel istismara
uğrayabiliyor."

Toros, çocukluk dönemindeki cinsel istismarın bireyin adeta bilincine
kazındığını, bu durumun ergenlik dönemi ve ondan sonraki yaşantısını
da olumsuz etkilediğini sözlerine ekledi.

Thursday 15 January 2009

Karmaşıklık

Gazeteleri açmak, okumak hiç mi hiç içimden gelmiyor! Nedeni çok açık: ya bir (sözde) terör cinayeti, ya bir (sözde, gösteriş için) askeri harekat ve ölen askerlerin haberleri,ya bir töre cinayeti, vs. vs.
İnsanın içinden okumak gelmiyor. Bir de okuduğumuz, izlediğimiz haberlerin doğruluk payı olsa, gam yemeyeceğim. İnandırıcılıkları çok az. Tabii, herkes bu açıdan pek bakmıyor. Şimdi 'filistin' davası çıktı, bir sürü mesajlar gönderiliyor, eylemler yapılıyor oradaki insanlar için. Neden?! Ne gerek var? Başkası bizim için bu kadar yardım eder mi ki? Böyle düşünen kimse yok şimdi. Şimdi herkes "filistin" için "ölüyor". İlginç!.. Hayır, ne gereği var bu kadar... anlamıyorum.
Gazetede " 'Töre'riste Müebbet " şeklinde bir başlık gördüm. Okuyunca mutlu oldum. 16 yaşında bir kız, Van'da tecavüze uğruyor, hamile kalıyor ve babası, amcası, dayısı 'ölüm kararı'nı çıkarıyor, abisi de bu 'öldürme' işini bizzat üstleniyor. Yazık, yazık! Kadının suçu ne, be aptallar, gerzekler!.. Bu sefer mahkeme kararını çok tuttum: bu dört akıl yoksulu'na müebbet hapis cezası vermiş. Az bile onlara! Taş ocaklarında çalıştıracaksın bu türleri, görsünler, anlasınlar. Töre'ymiş, yemişim töresini be! Savaşta ölenler için en azından "savaş" diyebiliyorsun... bu insanlar peki? Soruyorum size? Bu insanlar saçmasapan bir töre yüzünden ölüp gidiyor. O tecavüz eden akıl hastasına neden bir şey yapılmıyor? Ama o erkek tabii! Erkek olmak onlar için büyük erdem!!! Her suç zaten kadında!.. Onlar fallusçu beyinler olarak ortalıkta gezinsinler ama onlara dokunulmasın...var mı öyle şey? Pardon, pardon! Burası Türkiye, lütfen!.. Bir de, 2010'da "Avrupa Kültür Başkenti" olacak İstanbul'lu bir Türkiye burası! Biz daha bu töre cinayetlerimizden kurtulamadıkça pek yol alamayacağımıza benziyor. Bu tür düşünen beyinlerin kesinlikle ölmesi gerekiyor. Yoksa onlardan kurtuluş yok!
Bu olayla bağlantılı olarak bir olay'a daha değinmek istiyorum: Ahmet Yıldız cinayeti! Buna ne demeli?! Daha bu tip kararlar yeni yeni çıkıyor mahkemelerimizden. Ahmet Yıldız, İstanbul'da Fizik okuyan bir öğrenci'ydi. Kendi harçlığını kendi çıkarıyordu. Cinsel yönelimi, eşcinseldi. Ailesi bu durumdan rahatsız oldu ve kendi evlatlarını öldürttüler, öldürtebildiler. Böyle bir ülkedeyiz işte! İnsan hayatı çok ucuz bu ülkede!! Yok pahasına gidiyorsun. Ahmet Yıldız da o "yok pahasına" gidenlerden biriydi. Ahmet, ailesinin o çok önem gösterdikleri şereflerine "leke" mi sürmüştü? Onlar için bunun cevabı kocaman bir EVET'ti. Yazık oldu gerçekten, çok yazık oldu!.. Çok üzülüyorum hâlâ. Ahmet'in katillerinden bir ses çıkmadı, soruşturma bile yapılıp yapılmadığı bilinmiyor. Katiller ortaya çıkartılmadı. Olayın üzeri hemen kapatıldı. Bir süre gazetelere yansıdı, hemen unutuldu. Balık hafızalı bir milletiz işte!.. Bu 16 yaşındaki kız'ın ailesine yapıldığı gibi neden onun ailesine de yapılmadı??!! Çünkü Ahmet EŞCİNSEL'di. Bu olmazdı, yanlıştı onlar için.
Ahhh, ahh!.. Ülkemiz için yararlı olacak insanları ya öldürüyoruz, ya da süründürüyoruz. Bu bizim âdetimizden...
Hep yanlış öğrendik birçok şeyi, yanlış öğretildi. Ne yazıkki, buna bir dur diyen yok! Ben de buna üzülüyorum. Kimse, önce kendi etrafından başlamıyor bu çarkı ters döndürmeye! Ama birgün gelecek ve bu herkese dokunacak, haberiniz olsun! Sadece eşcinseller için çıkartılan zorluklar, bir gün size de dokunacak. Bakalım, o zaman ne yapacaksınız?! Doğru, unuttum...pardon! Gene bir köşe bulunur dönecek, bir çıkar yol bulunur üstünden geçilecek. Bir gecede anayasa çıkarırsın, olurrr... biter! Bu kadar kolay! Zaten söz sende ya...yap istediğini!
Bir de, Haydar Dümen gibi bir ruh hastasına hâlâ köşe veriyorlar yazması için. O adamın ortadan yok olması lazımken... para kazanmaya devam ediyor. En aptal soruları cevaplandırıyor. Cinsel sağlık uzmanı kesiliyor bir de! Bu adam, insanı cinsellik soğutuyor ama farkında değilsin(iz) ey millet!!! Tabii, bu beni ilgilendirmiyor. Heteroların sorunu bu! :)
Madem bu kadar cinsellik'e önem veriyoruz, ilköğretim'den itibaren cinsellik eğitimleri verilsin okullarda çünkü ailerimiz bu konuda bayağı yeterli(?) oluyorlar!!
Cinsellik, hayatta kalmaktan sonraki ilk önemli şey bence. Yaşanması, tadılması gereken bir şey. Yaşayamadığımız için böyle bir toplum olduk işte: bastırılmış bir toplum. Sevişmeyi bile bilemiyoruz. Hep gördüğüm cinsel sorunlardan en baştaki "erken boşalma!" Neden bu oluyor peki? Çünkü çocuk çekiniyor, bastırılıyor. Çabucak haz alıp bitirmesi gerekiyor, yoksa birisi onu yakalar ve ayıplar.
Böyle işte...

Kriz de bir yandan dokunuyor.

İnsan-özellikle ben- , bunları düşündükçe sinirleri bozuluyor, kafayı sıyıracak boyuta geliyor. Herşey de bu kadar kötüye mi gider be kardeşim?! Bu insanı çıldırtır, delirtir.

Benden bu kadar!..

Sunday 4 January 2009

Alıntılar - 4

Eğitim, basın, politika,din -kısacası dünyanın en etkili güçleri- şuanda irrasyonellikle eleledir.

Çare, gerçekleştirilmesi çok zor olan sosyal ve siyasal değişimlerde değil; bireylerin komşuları ve dünya ile olan ilişkilerine daha akıllıca ve dengeli bir bakış açısı getirme çabalarında yatmaktadır. Dünyamızın çekmekte olduğu sıkıntıların çözümünü, günden güne yaygınlaşmakta olan rasyonalizmde aramamız gerekir.

KANT'ın deneyaşırı(transcendental) duyular öğretisi hakkındaki matematik savları Lobatchevski(11793-1856)'nin Euklidesçi olmayan geometriyi icadetmesiyle temelinden sarsıldı; Weierstrass (1815-1897) sürekliliğin sonsuz küçükleri içermediğini kanıtladı; George Cantor(1845-1918) bir süreklilik bir de sonsuzluk teorisi geliştirerek filozofların pek de işine gelen bütün eski paradoksları ortadan kaldırdı.

Param-Parça

"Ben neyim?" sorusunu kendime defalarca sordum. İnsanın...

Ben bir erkeğim.
Birlikte olmak istediğim kişi de bir erkek.
(...)

Peki bir erkek olarak neden bir erkekle birlikte olmak istiyorum? (...)

Ben sevişmeyi seviyorum. Bir erkeğin dudakları ve gözlerinden çok etkileniyorum. Öpüşmeye bayılıyorum, öpüşmekten zevk almayanlardan (...)


Devamı mı?.. Devamını söylüyorum. Kitabevi'ne gidiyorsunuz ve hemen Duygu Asena'nın Paramparça kitabını soruyorsunuz ve alıyorsunuz. Okuyorsunuz. Bu söylediklerimin de nerede olduğunu artık bir zahmet siz bulacaksınız. İşin sırrı da burada!..

Hadi bakalım, kolay gelsin...